Toprak

A A A

TOPRAĞIN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Kimyasal bakımdan topraklar basit yapılı tuzlardan başlayarak çok fazla karmaşık olan organik ve inorganik bileşiklere kadar çok sayıda maddelerden oluşmuşlardır. Toprakta kimyasal olaylar, ardı arkası kesilmeyen bir surette devam etmekte olduğundan toprağın bileşimi de devamlı olarak değişmektedir.
Bitkilerin yetişmesi ve beslenmesi bakımından önemli olan kimyasal olayların başında;
· Topraktaki bitki besin maddelerinin miktarı,
· Bu besin maddelerini depo eden absorbsiyon ve iyon değiştirme kapasitesi
· Toprağın reaksiyonu
· Toprak organik maddesi
· Toprağın tuzluluğu
· gelmektedir.

1. Toprakta Bulunan Besin Maddeleri
Topraktaki besin maddeleri ana kayadan kaynaklanan mineral elementler oluşturmaktadır. Katı yer kabuğunun % 98' ini 8 element oluşturmaktadır.
Bunlar sırasıyla,
Oksijen,
Silisyum,
Alüminyum,
Demir,
Kalsiyum,
Sodyum,
Potasyum ve
Magnezyumdur.
Bunlardan oksijen ve silisyum kayaların % 75' ini oluşturmaktadır.

2. Toprağın Kolloidal Fraksiyonları
Toprak katı parçacıklarının yüzeylerinde moleküllerin ve iyonların toprak çözeltisinden çekilip bağlanmaları ve özellikle katyon değiştirme kapasitesinde etkili olan kil ve organik maddeler, toprak kimyası, bitki beslenmesi ve toprak reaksiyonu yönünden çok önemli rol oynamaktadır. Bu başlık altında toprak kolloidlerini oluşturan kil mineralleri ve organik maddeler üzerinde durulacaktır.

Tabiatta bileşimlerine göre iki türlü kil bulunmaktadır.
1. Ilıman bölgelerde yaygın olan silikat killeri
2. Tropikal ve yarı tropikal bölgelerde baskın olan oksit killeridir.

Bilindiği gibi, topraktaki kil sekonder mineral olup ana kayadaki özellikle silikat minerallerinin ayrışması sonucunda oluşmaktadır.
Değişik ana kayaların farklı ortamlarda ayrışması sonucunda oluşan killerin miktarı ve bileşimi çok değişik ve karmaşıktır. Ayrışma ortamının iklim şartları, kil çeşidinin oluşmasında önemli rol oynar.

3. Topraklarda Katyon Değişimi
Toprakta koloidal halde bulunan kil ve organik madde geniş bir yüzeye sahip olduğundan, su ve iyonları bünyelerinde toplamaktadır. Ayrışma esnasında torak çözeltisi içinde serbest hale geçen Ca, Mg, K, Na, Al, H gibi bitki besin maddeleri olan katyonlar humus ve kil parçacıklarının yüzeyinde tutulmaktadır. Bu olay tek yönlü olarak cereyan etmez. Şöyle ki, kireç bakımından zengin olan nemli bölge topraklarında organik maddenin ayrışması ile CO2 meydana gelmektedir, buna bağlı olarak toprak çözeltisinde karbonik asit (H2CO3) zengin durumdadır. Bu asitteki H iyonu Ca ile yer değiştirme özelliğine sahiptir. Böylece Ca iyonlarının yerine H iyonları geçmektedir. Toprağın yağış sularıyla yıkanması devam ettiği takdirde toprakta H iyonları ile diğer iyonların yer değiştirmesine bağlı olarak H iyonlarının konsantrasyonu artar.

4. Toprakta Değişebilir Anyonlar
Anyonlar kil minerallerinde OH grupları ile yer değiştirmektedir ve bu gruplar montmorillionit kiline nazaran kaolinitte fazla bulunmaktadır. Bundan dolayı kaolinit killerinin baskın olduğu nemli ve kurak bölge topraklarında anyon değiştirmesi daha yüksektir. Bu sahalar fazla yayılış göstermemesine rağmen nemli tropikal bölgelerde fazla ayrışmaya uğramamış bazı topraklarda az miktarda kaolinit bulunmaktadır. Bu topraklar, pozitif yüklenme gösterirler. Özetle, pozitif yükle yüklenmiş kolloidli topraklar; nitrat ve klorit gibi anyonları absorbe ederler, Ca, Mg ve Na gibi katyonlar reddedilmekte ve dolayısıyla bunlar toprak solüsyonunda yıkanmaya karşı çok hassas duruma geçerler ve toprağın baz saturasyonu çok düşer, fosfat ve sülfat iyonları, hidroksillerin (OH) yerine geçer ve yapışık halde sabitleşirler. Bu topraklarda yüksek derecede potasyumu tespit etme kapasitesine sahiptir ve tabi olarak alınabilir fosfor düşük seviyede kalmaktadır.

5. Toprak Reaksiyonu

Toprak reaksiyonu, toprağın asitliliğini, alkalenliliğini ve nötral durumunu ifade etmektedir. Toprak reaksiyonu, pedojenezin seyrini veya özelliğini aksettirmesi yanında topraktaki bitki besin elementleri hakkında bilgi vermektedir. Şöyle ki, asitliliği fazla olan topraklar nemli iklim şartları altında bulunmaktadır ve aşırı yıkanmaya bağlı olarak da topraktaki bazlar önemli ölçüde uzaklaşmıştır ve bunların yerini H iyonları almıştır. Bunun yanında alkalen topraklar, bitki besin elementleri olan bazların toprakta fazla olduğunu işaret etmektedir.
Toprak reaksiyonu pH (potansiyel hidrojen)
Suda H+ ve OH-iyonları bulunmaktadır. H+ ve OH- iyonları birbirine eşit olduğu takdirde su nötral durumdadır. Yani suyun pH' ı 7' dir.
Toprak çözeltisinde serbest hidrojen (H+) iyonlarının konsantrasyonu hidroksil (OH-) iyonlarından fazla ise çözelti asittir. Bu durumun tersi olursa çözelti alkalendir. İşte bu durumu belirtmek bakımından pH terimi kullanılmaktadır. pH 7'den küçük ise asit, 7'den fazla ise alkalen, 7 nötr durumu göstermektedir. Başka bir ifade ile hidrojen iyonları arttıkça pH azalmakta, OH iyonları arttıkça pH yükselmektedir.
Yağışlı bölgelerde, yağış suları vasıtasıyla toprak yıkanmaya başladığı zaman sudaki H katyonları Ca, Mg, K, Na katyonlarının yerine geçer. Bu suretle toprakta bulunan katyonların yerine H' in geçmesiyle toprak asitleşir.

Toprak reaksiyonunun değişmesinde etkili olan önemli faktörlerin başında CO2 gelmektedir. Bu gaz su ile birleşerek karbonik asiti oluşturur. CO2 basıncı ne kadar fazla olursa, topraktaki H konsantrasyonu o nispette artar. Karbonik asit ve onun oluşturduğu bikarbonatlar, nemli bölgelerde toprağın alt katlarına doğru taşınmaktadır. Böylece topraklar asitleşirler.

Bazların yıkanması özellikle toprakta Ca ve Mg un eksilmesi, toprak pH' ının düşmesine yol açar. Bu arada organik maddelerin ayrışmasıyla oluşan organik ve inorganik asitler bazların yıkanmasını arttırır. Özellikle vejetasyon devresinde hasıl olan bol miktarda H iyonları topraktaki bazların yerine geçerek bazları serbest bırakır. Bu bazlar ya bitkiler tarafında alınır ya da taban suyu ile uzaklaşırlar. Bu durum da toprağın asitleşmesine sebep olur. Nemli bölgelerde çayır örtüsü de toprağın fazla asitleşmesini sağlayan bir faktördür.

Kurak bölgelere gelince yağış topraktaki bazları yıkamaya kafi gelmediğinden toprağın bazlarla olan doygunluğu yüksektir ve toprak nötr ve daha çok alkalen reaksiyon gösterir. Demek ki, toprak asitliliğinin artmasında iklim ana faktördür. Nitekim, yağışlı iklim şartlarında toprak yıkanmakta bu esnada H iyonları, Na, Ca, Mg, K gibi katyonların yerine geçmektedir. Ayrıca nemli bölgelerde vejetasyon örtüsünün gür olması bir taraftan organik maddelerin artmasına ve diğer taraftan da organik maddelerin ayrışmasıyla hasıl olan CO2 ve diğer organik asitler toprağın asitleşmesine yardımcı olur. Kurak bölgelerde ise bu durumun hemen hemen tersi cereyan ettiğinden, topraktaki bazların yıkanması son derece sınırlıdır, bu yüzden kurak bölge toprakları genellikle alkalen reaksiyon göstermektedir.
Leonarditler: Profertin ürettiği üstün reaksiyon kabiliyetine sahip leonarditler yüksek pH lı topraklardaki anyonlar ile hızla reaksiyona girer ve sıvı hümik asit e dönüşür.Bu toprakta birçok olumlu etki sağlar

· Toprak ph sı düşer
· Besin elementleri şelatlanır
· Topraktaki kil mineralleri parçalanarak havadar,su tutma kapasitesi yüksek bir toprak yapısı oluşur.
· Kök gelişimi başta olmak üzere bitki gelişimini olumlu şekilde etkileyen sıvı hümik asitler toprakta çok miktarda oluşur.

Liebig minumum kanunu ( Liebig fıçısı)

Bitkilerin sağlıklı olarak yaşayabilmesi ve büyümesi için topraktan alması gereken maddeleri, bunlardan en eksik olana göre azaltarak alır.
Sınırlayıcı faktör toprak ta minimum olan besin elementidir.
Örneğin Toprak ta bitkinin ihtiyacı olan ( N ) Azot un fazlasıyla olduğu bir durumda
( Zn ) Çinko ihtiyacın yarısı kadar ise Bitki azot' uda yarısı kadar alır. Yukarıda ki resimde de görüldüğü gibi fıçının her bir tahtasının bir besin elementi ni temsil ettiği düşünülürse o fıçı ancak kırık tahtanın olduğu seviyeye kadar doldurulabilir. Fıçıyı ağzına kadar doldurmanın yolu ise kırık tahtayı tamamlamaktır.
Bu sebeple gübreleme yaparken toprak tahlili yaptırmak ve sadece eksik olan besin elementlerini takviye etmek maksimum verimi almanın tek yoludur.

6. TOPRAK ORGANİK MADDESİ
Toprak Organik Maddesinin Kapsamı ve Önemi
Topraklarda az miktarlarda bulunan organik madde toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerine önemli surette etki yapar.
· Toprağın iyi bir strüktür kazanması,
· Agregatların stabil hale gelmesi,
· Toprağın su tutma kapasitesi,
· Havalanması ve iyi tav durumunu muhafaza etmesi gibi fiziksel özellikleri geniş ölçüde organik madde ile ilgilidir.
· Toprakların kalyon değiştirme kapasitelerinin büyük bir kısmı organik maddelerden ileri gelmektedir.
· Organik maddenin ayrışmasıyla birçok bitki besin elementleri açığa çıkar. Bu yüzden organik madde toprağın verimliliği ile yakından ilgilidir.
· Yeryüzünü örten materyalin üst kısmında koyu renkli, organik madde içeren bir tabaka bulunmadıkça toprak diye adlandırılması güçtür. Zira organik madde pedolojik anlamda toprağın ayrılmaz kısımlarından biridir.
· Toprağın organizmaları ve organik maddeleri içermesi de toprağın ayrılmaz özelliklerinden biridir.
· Organik maddenin toprağın verimliliği ile olan yakın bağıntısı asırlar önce anlaşılmıştır.
· Koyu renkli toprakların açık renkli topraklardan daha verimli oldukları çiftçilerin gözünden kaçmamıştır.
· Toprak organik maddesinin muhafazası için eski çağlardan itibaren organik artıkların topraklara verilmesi cihetine gidilmiştir.
· Primitif tarımda yorulmuş topraklar organik maddenin yeniden birikmesine olanak sağlamak için ziraat yapılmaksızın belli bir süre kendi haline terk edilmekteydi.
· Bitkisel ve hayvansal dokular toprak organik maddesinin kökenini oluştururlar.
· Organik artıklar toprağa karıştıktan sonra çok çeşitli mikroorganizmaların hücumuna uğrayarak ayrışmaya başlarlar ve mineralize oluncaya kadar çeşitli değişikliklere uğrarlar.
· Organik madde ayrışmanın çeşitli safhalarındaki farklı organik bileşikleri içerir.
· Organik maddenin içinde henüz toprağa düşmüş bitkisel ve hayvansal artıklar, bitkisel veya hayvansal dokulara ait hiçbir iz taşamayan, oldukça stabil organik bileşikler ile kimyasal yapı bakımından ikisi arasında çeşitli ara ürünleri bulunur.
· Yani organik madde terimi topraklardaki bütün organik bileşikleri belirtmek üzere kullanılmaktadır.
· Birçok bilginler toprağın canlı kısmını meydana getiren mikroorganizmaları da organik madde içinde etüt etmektedirler.
· Toprak organik maddesinin pek az bir kısmı yaşayan organizmalardan oluşmaktadır.

HUMUS

Toprak organik maddesi terimi yanında bir de “Humus” terimi vardır. Bu terim geçmişte çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Bir kısım toprak bilginleri humusu toprağın bütün organik maddelerini belirlemek üzere kullanmışlardır. Çoğunlukla bu terim toprak organik maddesinin belli bir fraksiyonuna karşılık olmak üzere kullanılmıştır.
· Topraktaki organik maddeler çeşitli ayrışma safhalarında bulunurlar.
· Ayrışmanın ileri safhalarında bulunan koyu renkli organik maddeler humus olarak kabul edilmektedir.
· Taze bitki kökleri ve sapları, ahır gübresi, taze yeşil gübre, taze mutfak artıkları ve çöpler, böceklerin ve solucanların ayrışmamış vücutları, bitkisel ve hayvansal hayatın sayısız artıkları, orijinleri henüz ayırt edilebilecek bir safhada iseler, henüz humus değildirler. Bütün bu maddeler humusun kaynağıdırlar, bunların ayrışmasıyla humus meydana gelir.
· Çeşitli bitkisel ve hayvansal artıklar toprağa karıştırıldıkları zaman derhal çok çeşitli mikroorganizmaların hücumuna uğrarlar. Organik maddenin ayrışması sonucunda yapılarındaki maddelerden bir kısmı gaz haline geçerek uzaklaşır, bir kısmı üreyen mikroorganizmaların hücrelerinin yapısında kullanılır, diğer bir kısmı da tedricen humus adını verdiğimiz koyu renkli amorf bir maddeye çevrilir.
· Humus bitkisel ve hayvansal artıkların mikroorganizmaların etkisiyle ayrışma ve parçalanmasından meydana gelen rengi kahverengiden koyu siyaha kadar değişen kompleks, amorf ve oldukça stabil bir maddedir.
· Humusun içinde bitki ve hayvan dokuları teşhis edilemez.
· Ayrıca humus topraktaki mikroorganizmaların faaliyetlerine karşı fazla dayanıklıdır. Yani mikroorganizmalar humusu kolayca parçalayamazlar.

Hümik Asit

Hümik asitler veya humus, kısmen veya tamamı ile çürümüş bitki veya hayvan artıklarının oluşturduğu siyah veya koyu kahverenkli maddelerdir.
Hümik asitler doğal büyük bio-polielektrolitlerdir.
Bünyelerinde önemli oranda
· polifenoller,
· polikarboksilik asitler,
· karboniller ve
· peroksitler gibi organik kimyanın önemli gruplarını barındırmaktadırlar.
Hümik asitler gerekli besin maddelerinin bitkiye geçişini sağlamaktadırlar. P2O5 in hümik asitlerce elverişli hale getirilmesi hakkında birçok makale yazılmıştır. P2O5 içeriğinin fazlaca bulunduğu ortamlarda meydan gelen kloroz problemini hümik asitlerin demiri bitkinin alacağı forma getirmesi ile çözdüğünü DeKock 1955'de göstermiştir.
İz elementlerin bitki tarafından ihtiyacının karşılanmasında hümik asitlerle şelat yapan bileşiklerin rolü büyüktür.
Tüm gerekli metaller hümik asitlerle şelat yapabilmektedir.
Toprakta bulunan potasyum, kalsiyum, mağnezyum, demir ve çinko ile reaksiyona giren hümik asitler organa-mineral köprüler üretmektedirler. Bu köprüler mikroorganizmalar için hayati destek veren toprağın mekanik parçacıklarını bağlamaktadırlar.
Tüm araştırmacılar hümik asitlerin varlığı ile toprak mikroorganizmalarının aktivasyonlarının arttığı konusunda ortak düşünceye gelmişlerdir. Bu sebepledir ki yoğun bir şekilde sömürülerek zayıf kalmış toprağı tamir etmek için hümik asitlerle iyileştirme yöntemi tek başına bir hayli etkili çözüm olmaktadır. Hümik asit-metal kompleksi bitki beslemede belirleyici bir durumdur. Kurşun, krom, kadmiyum ve benzer ağır metaller ile radyoaktif elementlerin önce bitkiye, sonra da hayvanlarla insanlara geçişi ciddi hastalıklara yol açtığı bilinmektedir.

Hümik asitler ile “auxin” (hücrenin gerilip uzaması, bölünmesi gibi birçok değişik fonksiyonu düzenleyen çeşitli bitki hormonları) tipi reaksiyonların varlığı üzerine birçok makale yazılmıştır. Hümik asitlerin tohumun çimlenme kapasitesini arttırdığını ve bitkilerin vitamin içeriğini çoğalttığını bildirmişlerdir. Hümik asitlerin tohumun
çimlenmesini etkilemesi bitkinin köklerini etkilemesine benzemektedir. Su ve besin maddelerini taşıyan hümik asitler tohumun gözeneği boyunca çekilmekte ve çimlenmenin başlaması için tohumu uyarmaktadır. Tohumdaki nakil için gerekli mekanizma, indolbütirik asitin mekanizmasına benzemektedir. Fakat yine de tam olarak bilinmektedir. Hümik asitler sadece tohumu uyarmakla kalmaz, aynı zaman da kök sistemini ve üst aksamı da uyarmaktadır. Özellikle bunların etkisi kökte öne çıkmaktadır. Kök gelişimindeki ilerleme bitkinin veriminin artmasındaki en önemli etkendir.
Birçok araştırmacı mikroorganizmaların değişik gruplarının gelişmesinde hümik asitlerin olumlu etkilerini gözlemlemişlerdir. Bu araştırmacılar bu etkiyi hümik asitlerin demirle yaptığı komplekse veya onların koloidal doğasına veyahut da hümik asitlerin organik katalist gibi hareket etmesine yüklemişlerdir. Mikroflora popülâsyonunun uyarılması hümik asitlerin karbon ve fosfat kaynağı olması ile alakalıdır. Hümik asitler bu populasyonun artması için gerekli siteleri sağlamaktadır. Bakteriler organik katalist olarak hareket eden enzimleri oluşturmaktadır. Kristeva vejetasyonun erken safhalarında bitkiye geçen hümik asitlerin polifenol kaynağı olduğunu ve bunun da solunum katalisti vazifesi yaptığını tespit etmiştir. Bu bitkinin yaşama aktivitesini arttırmasına neden olmaktadır. Örneğin; enzim sistemleri yoğunlaşmakta, hücre bölünmesi hızlanmakta, kök sistemleri büyük gelişim göstermekte ve kuru madde verimi çoğalmaktadır. Humat-bitki sistemi bitkilerin büyüme ve gelişmeleri için çok önemli olan iki işlemle tanımlanmaktadır. İlk işlem hücre enerjisinin güçlendirilmesi ve bunun bir sonucu olarak da iyon değişim kapasitesinin arttırılmasıdır. Hümik asitler gerekli besin maddelerini bünyelerinde topladıktan sonra bunları bitki ihtiyaç duyduğu miktar kadar bırakmaktadır. İkinci işlem hücre gözenekleri geçirgenliğinin artmasıdır. İşlemlerin önemli bir çoğunluğu hümik asitler-toprak sisteminde gözlenmektedir: kilin gevşetilmesi, suyun toprağa nüfuz edişinin kolaylaştırılması, toprağın iyon değişim kapasitesinin arttırılması ve toprak canlılarının uyarılması bu sisteme verilebilecek en önemli örneklerdir. Özellikle killi toprakların sıkı bir yapı teşkil etmesi bitki besleme ve geliştirmede ciddi bir problemdir. Kil ve tuz yüzdesi fazla olan topraklarda bir kil parçacığının etrafındaki artı değerlikli yük, diğer parçacığın düz yüzeyindeki eksi değerlikli yükle birleşmektedir. Bu durum oldukça sıkı üç boyutlu bir yapı oluşturmaktadır. Hümik asitler her bir kil parçacığının etrafında film yaparak bunları birbirinden ayırmaktadır. Böylece havadaki oksijen köklere ulaşmakta, bitki besin çözeltisi için gerekli su miktarı bitkinin kökleri etrafında yeterli miktarda sağlanmakta ve bitkinin kökleri fıtri gelişimini tamamlamaktadır.
Suyun toprağa nüfuz edişinin kolaylaşması iki şekilde gerçekleşmektedir. Birinci durumda hümik asitler tuzları çözmekte ve onları kil parçacığının yüzeyinden uzaklaştırmaktadır. Sonuçta oluşan eksi değerlikli yük kil parçacıklarının birbirlerini itmelerine neden olmakta ve böylece toprak gevşemektedir. İkinci durumda hümik asitlerin bünyelerindeki karboksilik (-COOH) gruplar artı yüklü parçacıklar ile bağlanmaktadırlar. Bu artı yük iyonların (tuzların) çözünmelerini ve kil parçacığı üzerinden uzaklaşmasını sağlamaktadır. Hümik asitler suyun topraktan buharlaşmasını yavaşlatmaktadır. Bu durum kilin hiç olmadığı veya kısmen az olduğu ve su tutma kapasitesi olmayan kumlu topraklar için önemlidir. Suyun dipolar molekül olması ve elektriksel olarak da nötr olmasından dolayı oksijen içeren mo ekülün sonu bir iyona gevşek olarak bağlanmaktadır. Su molekülünün eksi yüklü kısmı veya hidrojen bir miktar nötrleşmektedir. Sonuçta hidrojenin bulunduğu yerin artı çekim gücü artmaktadır. Diğer su molekülünün oksijen bulunan yeri (eksi yük) hidrojenle birleşmektedir. Bu durum su molekülünün çekim gücü bitene kadar sürmektedir. Ayrıca hümik asitler iklim şartlarına göre toprağın rengini daha koyu renklere dönüştürme özelliğine sahiptir. Böylece toprağın ısı şartları da değişmiş olmaktadır. hümik asitlerin koloidal yapısı ve ana fonksiyonel grupların hidrofilleşmesinin yüksek seviyede oluşu onlara tutkal özelliğini vermektedir. Birçok araştırmacı, bundan dolayıdır ki, hümik asit uygulamalarından sonra toprağın su tutma özelliğinin geliştiğini ve kurak bölgelerde bunun etkili olduğu gözlemlemişlerdir.
TARIM İLAÇLARININ ETKİSİ
Pestisitler (tarım ilaçları) toprak hümik asitleri ile reaksiyona girmekte ve kompleks reaksiyonlar oluşturmaktadır. Bazı pestisitler hümik asitlerle hareketsiz hale gelmekte ve pratikte çevrede yok olmaktadır. Bu durumlarda hümik asitler organik maddece zayıf kumlu topraklarda fazla pestisitleri etkili bir biçimde bertaraf etmektedir.
Hümik asitlerle pestisitler arasında bilinen kimyasal işlem absorbsiyondur. Bu işlem pestisitin kimyasal yapısına bağlı bir hızda toprağa bırakılması ile izlenmektedir. Pestisitin yok olması kısmen toprağa bırakılma oranı ile belirlenecektir. Hümik asitler bu durumlarda topraktaki pestisit konsantrasyonu kontrol etmek için ve çevreye yapabileceği zehirleyici etkisinden sakınmak için kullanılabilmektedir. Başka bir konu ise hümik asitlerin pestisitleri taşıması olayıdır. Pestisitlerin bazıları hümik asitlerle kompleks oluşturmaktadır. Tarımsal kullanım için hümik asitli gübreler leonardite cevherinin madenden alınması ve 'ekstraksiyon işlemi yapılması ile elde edilmektedir. Ortaya çıkan ürün ise bünyesinde cevherden gelen küçük miktarda mineral madde bulunduran önemli miktarda organik maddedir. Hümik asitli gübreler (humat konsantrasyonları) geleneksel organik madde kaynaklarının yerine kullanılması ile uzun periyotta birçok avantajlar sağlamaktadır. Hümik asitli gübreler doku besin dengesi, besinin bitki organlarına transferi, üst aksam ve kök gelişimi, ürün verimi ve kalitesi için dikkate değer etkiler elde etmektedirler. Özellikle hümik asit içeren bu tür gübreler organik maddece fakir topraklarda daha etkilidir. Hümik asitlerin verildiği bitkilerin karakterleri özellikle kumlu topraklarda kök gelişimi açısından diğerleri ile kıyaslandığında çok büyük farklılıklar göstermektedir. Geleneksel tarım işletmeciliğinde toprak verimliliği organik atıkların (hayvan gübresi gibi) döngüsü üzerine temellendirilmişti. Kısmen kompostlanmış organik maddenin toprağa verilmesi bitki gelişimini sağlamaktaydı. Fakat sonraları daha çok verim elde etmek için inorganik gübrelerin kullanımı ve popülaritesindeki hızlı artış üreticileri toprağa kimyasal gübre vermeğe yöneltmişti. Bitki beslemede inorganik gübrelerin öneminin anlaşılmasının üzerine tarımsal verimde de ilk zamanlarda hızlı gelişim gerçekleşmekte idi. Sonuçta toprak organik maddesinin önemi unutulmuş ve toprakta bitki beslemesi bakımından zamanla problemler artmıştı. Bu nedenle, dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde organik madde toprağın zafiyeti nedeni ile tekrar düşünülmeye başlanmıştır. Özellikle hümik asitli gübrelerin toprağa verilmesi ile ileri bitki gelişimi ve toprak verimliliği sağlandığı anlaşılmıştır.
GÜBREDE KULLANIMI
Hümik asitli gübreler beslemede ana gübre olarak düşünülemez. Sadece bu gübrelerin makro elementler olan azot, fosfor ve potasyum ile diğer ikincil ve iz elementlerin bitki tarafından alımında uyarıcı etkisi olduğu gözlenmiştir. Hümik asitli gübrelerin kullanımında büyüyen bir ilgi mevcuttur. Bu şu faktörlerle alakalandırılabilir: organik tarımın yaygınlaşması, inorganik gübrelerin toprağa ve içindeki canlılara zarar vermesi, inorganik gübrelerin yer altı kaynaklarını kirletmesi, sadece kimyasal gübre kullanımı ile mahsul veriminin düşmesi ve toprağın kimyasal, fiziksel ve biyolojik özelliklerinin sürekli bozulması.
Diğer kullanımları
Hümik asitler sadece tarım alanında kullanılmamaktadır. Günümüzde ucuz bir kaynak olarak bir çok sektörde hızla kullanılmaya başlanmıştır.
Bu sektörlerin başında
Çevre teknolojileri,
Sondaj teknolojileri,
Tutkal,
Boya,
Baskı mürekkepleri,
Kazan besi suyu şartlandırıcıları gibi kimya teknolojileri gelmektedir.
Ayrıca kanatlı ve büyük baş hayvanlarda
Hastalıklara karşı mukavemet sağlamada,
Yenilen yemlerin ete dönüşümünde,
Süt veriminin artmasında,
Yumurta kalitesinde ve buna benzer birçok faktörlerde ciddi faydalar tespit edilmiştir.
En şaşırtıcı neticeler ise insan sağlığı üzerine yapılan çalışmalarda elde edilmiştir.
AIDS başta olmak üzere
Astım,
Bronşit,
Grip,
Mide rahatsızlıkları,
Böbrek taşı bertarafı,
hemoroit,
Deri kanseri,
Kan kougulantı,
Kansızlık,
Aşırı uyku,
İştahsızlık gibi tıpta oldukça yaygın karşılaşılan problemlerin çözümünde önemli bir yer tutmaya başlamıştır.
Hümik asitlerle ilgili çalışmalar tüm alanlarda hızla devam etmektedir. Doğadaki bu mükemmel maddenin bulundukları bölgelere göre farklılıklar arz etmesinden dolayı daha keşfedilmeyi bekleyen birçok bilinmeyi bulunmaktadır .